Mütevazı bir beden beslenme usulü ve üst seviyede bir ruhî ve zihnî beslenme…
Nitekim başka bir yerde de Üstat, “Medeniyetimiz Mesnevî ve cihad medeniyetiydi!” demiştir.
İşte böyle bir medeniyet algısıyla yüzyıllarca “i’lâ-yı kelimetullah”(Allah’ın ismini yükseltmek ve yaymak) aşkına “mütevazı vücut doyumu ve üst seviye zihin ve ruh tatmini” ile cepheden cepheye koşanların vatanıdır Raptiştah…
Köyün alt kısmında bulunan ve “Sipahî Mezarlığı” diye bilinen mübarek toprak, kıymetini bilmeyenlerce delik deşik edilse de, asırlarca süren gazâ gayretinin nihaî hedefi olan “şehitlik” mertebesinin bu bölgedeki silinmez bir şâhidi olarak var olmaya devam etmektedir…
Yüz yıl öncesine kadar her evde, her sabah namazından sonra “Muhammediye” ve “Ahmediye” kitapları okunan Raptiştah köyünde doğdu Cemail ve Sakip kardeşler…
Asırlarca bu topraklardaki İslamî hayatın hafızası olan bu iki kitap, Anadolu ve Balkanlar’ın birleşmesinin nişanı sayılan bir yerde, gaziler şehri Gelibolu’da Yazıcıoğlu Ahmed ve Muhammed kardeşler tarafından kaleme alınmış idi. Tıpkı Anadolu ve Balkan kardeşler gibi, bu iki toprağın insanını da yıllarca bu iki eser besledi… Gelibolu’dan çıkan bu iki güzîde eser, birçok Balkan köyü gibi Raptiştah’ı da besler ve Anadolu ile îman kardeşi yapar.
Gelibolu, sadece bu eserlerle mi birleştirir Anadolu ve Balkanlar’ı?…
Ya Süleyman Paşa’nın 14.yüzyılda mübarek bir vatan toprağı kıldığı Gelibolu’ya 20.asırda, 1915’te, birçok Balkan köyünden olduğu gibi, Raptiştah’tan koşarak gidenler?…
Raptiştah’ın Molla Reşit sülalesinden Cemail ve Sakip kardeşler gibi giden yüzlerce yiğit…
Alibeyköy Kağıthane Kışlası…
Yemen…
Çanakkale…
Gelibolu…
Dile kolay dokuz yıl…
Îman zaferleriyle olduğu kadar Latîf OlanYaradan’ın lütuflarıyla da dolu olan dokuz yıl…
İngiliz ve Fransızlarla savaşırken top düşer ve Türk askerlerin çoğu şehâdet mertebesine ulaşır… Sadece 7 kişi sağ kalır. 7 gazi… Birisi de Raptiştah’lı Cemail…
Kurşun mudur şarapnel parçası mı bilinmez…
Cemail’in, anasının öpmeye kıyamadığı fakat vatana fedâ ettiği elmacık kemiğinden girer ve sağ ensesinden çıkar…
Kahrı da hoş, lütfu da hoş…
Gâzilik de nimet, şehitlik de…
“Herkes şehit olmaya koşardı… Hücuma kalkacağımız zaman, sanki bir şey bizi ayaklarımızın altından iter idi!…” diye heyecanla anlatırdı o anları…
“İleri, ileri, haydi ileri…
Alalım düşmandan eski yerleri…” marşını sık sık söylerdi Raptiştah’lı Gazi Cemail…
“Şehzade Sultan Süleyman hem vezir, hem şahımız
Geçtiler Rumeli’ye sal ile, arttı şanımız
İleri, ileri haydi ileri
Alalım düşmandan eski yerleri…”
“Katır dışkılarını teneke parçalarında kurutup içindeki arpa tanelerini yerdik bazen!…” derdi.
İğrenç mi?
Evet, iğrenç gelebilir… Ömür boyu her ortamda “Hep daha fazla yemek ve tüketmek” isteğine teşvik edilen, hız-haz-ayartı meftunu olan bizlere iğrenç gelebilir… (“Adanmışlık Yazısı Müellifi”ne selâm olsun…)
Gâziliğin, şehitliğin, vefânın, kahramanlığın, vatanın anlamını bilen için,
ne için yaşanılacağını ve ne için can verileceğini bilen için değil!…
Raptiştah’lı Gazi Sakip, “bî misl ü bahâ” (değerde eşi benzeri olmayan) olan mübârek toprağını düşman çiğnemesin diye îman dolu göğsünü siper ettiği İstanbul’da yıllar sonra vefat eder.
Raptiştah’lı Gazi Cemail ise, “evlâd-ı fâtihân” olduğuna köydeki “Sipahî Mezarlığı”nın şahitlik ettiği Raptiştah’ta 1961’de vefat eder…
Allah onlardan razı olsun…
Onların ruhunu anlayıp sahiplenecek nesiller nasip etsin…
NOT: RESİM: Raptiştahlı Gazi Rakip Selman (Alit Rakip)’in mahzun mezar taşı…
Ertuğrul KARAKUŞ