Bugun...


Erdem EREN BALGENÇ Başkanı

facebook-paylas
Akıl Coğrafyamız Balkanlar
Tarih: 12-01-2024 10:34:00 Güncelleme: 12-01-2024 10:34:00


“Gönül coğrafyamız Balkanlar” denilerek başlanır Balkanlar tarif edilmeye. Türk kültüründe gönül, kalp ve yüreğin dışında çok farklı bir mekân olup, derin duyguların yer aldığı en üst mertebedir. Öyle ki gönül coğrafyamız derken Balkanlara, bölgedeki Müslüman ve Türk azınlığa, Osmanlı Devleti’nin bölgede bıraktığı mirasa duyulan derin muhabbet ifade edilir. Peki böyle bir muhabbet beslenen bölge coğrafi olarak neresidir?

Günümüzde Balkanlar geleneksel ve modern tanımıyla genel olarak iki farklı yorumla tarif edilmektedir.

Geleneksel yorumda bölge Türkiye dışında 11 ülkeden oluşmaktadır. Edirne ve Kırklareli’nin ötesinden Yunanistan ve Bulgaristan ile başlayan sınırlar; Adriyatik Denizi boyunca Arnavutluk, Karadağ, Bosna-Hersek, Hırvatistan, Slovenya, Karadeniz sınırında Romanya, iki deniz arasında kalan ve Tuna ile Sava nehirleriyle çevrili bölgede ise Sırbistan, Kosova, Kuzey Makedonya’yı kapsamaktadır. Onlarca yıldır bölge bu geleneksel tanımla tarif edilmiştir. 1996 yılında Güneydoğu Avrupa İşbirliği Süreci Batı tandanslı bir yaklaşım olarak ortaya konmuş, Balkanlar bu yaklaşım çerçevesinde “Güneydoğu Avrupa” olarak tanımlanmış ve Moldova’da sürece dahil edilmiştir. Böylelikle ABD ve AB bölgeyi Türkiye ile birlikte “11+1+1” olarak okuduğunu beyan etmiştir.

Peki Türkiye bölgeyi nasıl okumaktadır ve nasıl okumalıdır? Halihazırda T.C. Dışişleri Bakanlığı’nın Balkanlar tanımı incelendiğinde bölgenin geleneksel bir bakış açısıyla 11 ülkeden ibaret olduğu kabul edilmektedir. İlk olarak Moldova’ya Balkanlar tanımında yer vermediğimiz görülmektedir. Öte yandan Türk İşbirliği ve Koordinasyon Ajansı (TİKA) Başkanlığı ve diğer kamu diplomasisi kurumlarının teşkilatlanması ve faaliyet gösterdiği ülkeler incelendiğinde bu 11 ülkenin yanı sıra 2 ülkenin daha Balkanlar tanımında yer aldığı görülmektedir ki bu ülkeler Macaristan ve Moldova’dır. Böylelikle kamu diplomasisi kurumlarımızın bölge tanımı ile Dışişleri Bakanlığı’nın bölgeye yönelik yaklaşımının farklılık gösterdiği anlaşılmaktadır.

Öncelikle mesele Türkiye’nin bölgeye dair kendi tanımlamasını bütüncül bir bakış açısıyla ortaya koyması ve kurumların bu ortak bakış açısıyla birbirleriyle uyumlu olarak bölgeye yönelik stratejilerini kısa, orta ve uzun vadeli planlara uygun bir şekilde coğrafyada hareket etmesini sağlamaktır. Tarihsel bir bakış açısıyla bakıldığında Macaristan 19. yüzyıla kadar bir Türk devleti olarak Macar tarih yazımında ifade edilmiş, günümüz Macar devleti de kendilerinin Kıpçak Türkü olduklarını ifade etmektedir. Buna ek olarak tarihi Macar devletinin topraklarının önemli bir kısmı Balkanlarda yer almış, Yugoslavya dağılmadan önce topraklarında yüz binlerce Macar yaşamıştır. Ayrıca diğer Balkan ülkeleri gibi Macaristan’da yaklaşık 150 yıl Osmanlı Devleti idaresi altında yaşamıştır. Moldova’nın da benzeri bir kaderi yaşadığını söylemek ile birlikte hem tarihi Moldova devletinin topraklarının önemli bir kısmı Balkanlarda yer almış, ayrıca günümüzde Moldova’da Gagavuzya Özerk Bölgesinde bugün 200 binin üzerinde Gökoğuz Türk’ü yaşamakta ve bu Türklerle Kuzey Makedonya Yörük Türkleri ile Bulgaristan’daki Türkler arasında etnik ve dil birliği büyük oranda mevcuttur. Ezcümle tarihsel ve kültürel açıdan bakıldığında bu iki ülkenin de büyük oranda bir Balkan ülkesi formunu uygun olduğu analiz edilmektedir. Nihayetinde Türkiye’nin Batı gibi bölge okumasını yeniden gözden geçirerek Macaristan ve Moldova’yı da içine alır bir şekilde dizayn etmesi mantıklı görülmektedir. 

Balkanlar bu iki ülkenin dahil edilmesiyle “11+2” formunda yeniden okunmasıyla karşımıza yaklaşık 70 milyonun üzerinde bir nüfus, yaklaşık 1.1 Trilyon Dolara sahip bir ekonomi, 500 milyar dolardan fazla ithalat gerçekleştiren bir pazar, 10 milyonun üzerinde Müslüman ve gelenek bakış açısıyla yaklaşık 2 milyonluk, modern bakış açısıyla 10 milyonun üzerinde Türk bir toplum çıkmaktadır. Bölgenin bu yüksek kapasitesi Türk dış politikasının bölgeye gönül çerçevesinin yanı sıra güçlü bir akılla bakmasını gerekli kılmaktadır. Türkiye tarih boyunca bölgeye yönelik hükümet fark etmeksizin geleneksel bir devlet politikası ile yaklaşım sergilemiştir. Bölgedeki Osmanlı Devleti’nin tarihsel, kültürel ve insani mirasına sahip çıkmış, bölgedeki Müslüman ve Türk azınlığın yaşamını, hak ve özgürlüklerini Bosna ve Kosova savaşlarında olduğu gibi korumaya çalışmış, bölge ülkelerinin bağımsızlıklarını tanıyarak AB, NATO ve İslam İşbirliği Teşkilatı gibi uluslararası örgütlere entegrasyonlarını desteklemiş, karşılıklı ilişkileri siyasi, ekonomik, askeri ve kültürel gibi bir çok alanda geliştirmeye uğraş vermiş ve her zaman bölgenin refahını ve barışını öncelemiştir. 1992 yılında TİKA’nın kurulması ve 2002 yılında AK Parti iktidarı ile birlikte özellikle T.C. Yurtdışı Türkler ve Akraba Topluluklar Başkanlığı (YTB), Yunus Emre Enstitüsü (YEE), Türkiye Maarif Vakfı, Cumhurbaşkanlığı İletişim Başkanlığı gibi kamu diplomasisi kurumlarının inşası sonrasında yeni ve daha zengin bir bölge politikası sergilenmeye başlamıştır. 2002 sonrasında Türkiye’nin bölgedeki alt ve üst yapı yatırımları, nakdi ve teknik destekleri, insani yardımları, eğitim ve kültür faaliyetleri kamu diplomasisi kurumlarının bölgedeki yoğun faaliyetleri ile birlikte hızla artmıştır. Bu durum bölge ile olan dış ticaret hacmine de olumlu yansımış Türkiye ile bölge ülkeleri arasındaki dış ticaret hacmi 2023 yılı itibarıyla toplamda 40 milyar dolara yaklaşmıştır. Almanya’nın bölge ile dış ticaret hacmi yaklaşık 200 milyar dolar, İtalya’nın ise yaklaşık 100 milyar dolar iken hız kazanmamız gerektiği açıkça ortadır.

Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın lider diplomasisini etkin kullanması ve Macaristan, Sırbistan, Arnavutluk, Bosna-Hersek gibi ülkelerin liderleriyle geliştirdiği dostluk Türkiye’nin bölgedeki siyasi ve ekonomik varlığını arttırmasına da olumlu yansımış Türk müteahhitlik şirketlerinin bölgedeki proje bedellerinin karşılığı yaklaşık 20 milyar doları bulmuştur. Türkiye’nin yapımını üstlendiği Belgrad – Saraybosna Otoyolu Projesi yaklaşık 3 milyar doları bulan bedeliyle buna en güzel örneği teşkil etmektedir.

Özetle bölgenin Türkiye için avantaj teşkil eden tarihi, toplumsal ve kültürel yapısı ile geçmişi, yine bölgenin toplumsal ve ekonomik kapasitesi Türkiye’nin bölgeye yönelik gönlü ve aklı ortak bir potada eriten bir politika ile strateji geliştirmesini gerekli kılmaktadır. Bu noktada diplomatik mekanizmalardan sivil toplum kuruluşlarına, akademiden medyaya kadar politika inşa ve uygulama sürecinde bölgede etkinlik gösteren tüm paydaşların “Akıl Coğrafyamız Balkanları” yeniden bir okuma ile tanımlamasının önemli olduğunu söylemek gerekmektedir. Çünkü Türkiye Osmanlı Devleti gibi bir Balkan devleti olup, ABD, AB, Rusya, Çin ve Körfez Ülkeleri gibi üçüncül aktörlerden çok daha fazla bu bölgenin hassasiyetlerini bilen ve bu bölgeye ait olan bir devlettir. Bölgede sayılan tüm aktörler yakın dönemde çeşitli stratejilerle güç mücadelelerine girişmiş olup, Türkiye’nin bu güç mücadelesinde yarışan bir ülke olması ve devletsel çıkarlarını koruyup geliştirmesi için Balkanları yeniden okuması elzemdir.





YAZARIN DİĞER YAZILARI

YUKARI