Bugun...



Mestanlılı Halil Kahraman hakkın rahmetine kavuştu

Eski Zağra cezaevi Gazilerinden Mestanlılı Halil Kahraman hakkın rahmetine kavuştu.

facebook-paylas
Güncelleme: 31-12-2023 23:57:15 Tarih: 30-12-2023 23:19

Mestanlılı Halil Kahraman hakkın rahmetine kavuştu

Eski Zağra cezaevi Gazilerinden Mestanlılı Halil Kahraman hakkın rahmetine kavuştu. Halil Kahraman 26-27 Aralık 1984 kışında Mestanlı'da düzenlenen barışçıl protestoların organizatörlerinden biri ve siyasi tutukluydu. 

HALİL KAHRAMAN

“Ben Halil Kahraman. 30 Ocak 1952 doğumluyum. 1972 yılında Kırcaali’de meslek okulunu bitirdikten sonra üç arkadaş Türkiye’ye kaçma teşebbüsünde bulunduk. Dereköy civarında yakalanarak bir yıl cezaevinde kaldık. 1982 yılı geldiğinde Bulgaristan’da Roman kardeşlerimizin isimlerini değiştirdiler. Biz de tedirgindik, zaten 1972’den beri bu olayları takip ediyorduk. Bu gidişata "dur" demenin zamanının geldiğini düşünerek, dört arkadaş bir araya geldik ve olayların istişaresini yaptık. Nasıl tedbirler alacağımız konusunda hemfikir olduk. Bu arada Bulgaristan’da Türklerin yasadığı bölgelere, el yazımız betli olmasın diye cetvelle Türkçe bildiri yazarak dağıtıyorduk. Sanki o yıl doğada bize karesiymiş gibi hava çok soğuktu, karlıydı. Buna rağmen, 26-27 Aralık’ta Mestanlı Meydanı, köylerden, kasabalardan gelenlerle doldu, taştı. Karakışın soğuğunda, iki gün iki gece direndik, ilk şehitlerimizi verdik. Mestanli Lisesinin önündeki parkın içinde, on altı yaşındaki genç Mümin, katil bir milis tarafından vuruldu. Hayranlar köyünün girişine ateş yakılarak milislerin girişi engellenmek istendi. Ancak milisler, zırhlı araçlarla gelerek oradaki halkı dağıttı. Orada da üç şehit verildi. Bu direnişler sırasında, milisler zırhlı araçların içinde çekim yaparak, yürüyüşün elebaşının kimler olabileceğini araştırmışlar. 27 Aralık akşamı, iki arkadaşım, Necip ve Abdullah Veli tutuklanarak karakola götürüldü. Ben de olup biteni takip etmek için ayin 29’unda işyerine gittim. Tarım Kooperatif binasının üçüncü katında çalışıyordum. Sabah ise gittiğimde kapı kilitliydi, anahtarım vardı. Anahtarla açarken biri *Senin adin Halil mi? dedi, donup bakınca keleşin dipçiğiyle kafama vurdu ve ben yere düştüm. Beni vuranı tanıdım, Mestanlı’da görev yapan bir subaydı, yanında da takviye güçleri olan yabancı milisler vardı. Orada beni dövdüler, sonra da ibret olsun diye ellerimi arkadan bağlayıp, ayaklarımdan tutup, merdivenlerden sürükleyerek emniyet binasına götürdüler. Orada da aşırı işkence gördüm.”

 

Yurtdışı Türkler ve Akraba Toplulukları Başkanlığı tarafından yayınlanan BELENE isimli kitaptan Halil Kahraman hakkında bir bölümü yayınlıyoruz. “Kar maskeli sopacılar beni dövdü, komaya girmişim, yürüyemez hale geldim. Beni askeri hastaneye götürmüşler. On altı gün sonra kendime gelmişim. Bu işkencelere rağmen, Allah'a şükür olsun, bugün hala hayattayım. Cezaevinde, Bulgar isimlerimizi yazdığımız tabelaları, göğsümüzde taşımamız isteniyordu. Biz bunları yapmadık, taşımadık, karşı koyduk. Mestanlı Emniyeti’nde bir gün kaldıktan sonra, oradan Kırcaali Emniyeti’ne götürüldüm. Kırcaali’den de bir cipe bindirdiler, nereye gittiğimi bilmiyordum. Şoför, milis, bana otomatik silah dayayan, hepsi kar maskeliydi. Artık orada aklıma çocuklar geldi, beni infaza götürdüklerini santim. Kendimi, Soyla Yüksek Yargılama Merkezi’nde hücrede buldum. Orada elbiselerimi çıkardılar, askeri gömlek ve pantolon vererek tek kisttik hücreye attılar, Sorguya çağırıldığımda, sırtım hücrenin kapısına dönük, çenem duvara dayalı, ayaklarım yine duvara dayalı duruyordum. Sonra yargıcın yanına götürüldüm, yargıç Ermeni asili bir Bulgar’dı. Sorgulayan kişinin elinde de bir sopa vardı, gelir gelmez sopayla kafama ayak kemiklerime vurmaya başladı. Sonra yine sorguya çağırıldım. Bu sefer hiç görmediğim bir işkence odasına koydular beni. Yine kar maskeli sopacılar beni dövdü, komaya girmişim, yürüyemez hale geldim. Beni askeri hastaneye götürmüşler. On altı gün sonra kendime gelmişim. Bu işkencelere rağmen, Allah a şükür olsun bugün hala hayattayım. Sorgulamadan sonra beni Eski Zağra Cezaevine gönderdiler. Burası, siyasi mahkûmların kaldığı bir cezaeviydi. Cezaevinin içinde mobilya üretiyorlardı, biz de orada çeliştiriliyorduk, Cezaevin- de, Bulgar isimlerimizi yazdığımız tabelaları göğsümüzde taşımamız isteniyordu. Biz bunları yapmadık, taşımadık, karşı koyduk. Greve başladık. Greve basta basamaz yaklaşık yedi kişi on dört gün cezaevi hücresine atıldık. Arkadaşlarımızda açlık grevi yaparak bize destek verdi. Sorgulama suresinde hiç ailemle görüşme imkânım olmadı. Cezaevine ilk gönderildiğimde, üç ayda bir kırk dakika, camın arkasından telefonla görüştüm. İki tane çocuğum vardı, onlara bir kere sarılıp koklayamadım. Türkçe konuşmak yasaktı, annem Bulgarca bilmiyordu, gözyaşları içerisinde bana bakıp bakıp gidiyordu. 14 Ocak 1990 da cezaevinden çıktım. Ailem, esim, çocuklarım 1989 senesinde sınır dışı edilmişti. Eve geldiğimde kapı kırıktı, çocukların okuldaki çalışmalarını görünce gözyaşlarımı tutamadım, Sonra Mestanlı’ya geldim ve emniyete giderek pasaport için müracaat ettim. Saat on birde başvuruda bulundum, on ikiyi çeyrek geçe pasaportumu verdiler. Buraya geldiğimde, milli eğitimin atölyesinde eğitmenlik yaptım, dükkan açtım, emekli oldum. Allaha şükürler olsun, hayattayım.”

 




Kaynak: www.kircaalihaber.com




Etiketler :

İLGİNİZİ ÇEKEBİLECEK DİĞER BULGARİSTAN Haberleri

YAZARLAR
ÇOK OKUNAN HABERLER
HABER ARA
YUKARI YUKARI